25 Kasım 2012 Pazar

İki Sahne İçin Doğdum

Şarkı eşliğinde okunması tavsiye edilir.


       Bir insanın seni tanıdığını ancak seni okuyabildiğinde anlayabiliyorsun. Böyle durumlar için hediye alışverişi, mahçup olunacak bir şeyden çıkıp içtenlikle yoğurulmuş tatlı beklentilere dönüşüyor adeta. Bu yazım da beni bu mahçubiyetten uzaklaştırıp aldıkları içten hediyelerle ve hediye paketlerini açmaya başladığım anda beni gerçekten "okuduklarını" hissettiren insanlara gelsin.

       Gözümün önünde bir sahne canlanıyor. Rakı sofrası kurulmuş, bu sofranın hakkını verebilen hoş sohbetli insanlar etrafına dizilmiş, köşedeki konsolun üzerindeki pikapta Müzeyyen Senar ezgileri... Kadehler tokuşturuluyor, eskiler anılıyor, ağlanıyor. Yine de içimizde yenilere olan bir hoşgeldin heyecanı. Bir yandan ülke kurtarılıyor, küfretmeyenler küfrünü edip kadehini kaldırıyor. Şereflere içiliyor, şerefsizler de ihmal edilmiyor. Onlar için de üzerine bol buzlu su içiliyor. Rakının üzerine su içilmesi de bundan değil midir zaten? Bir anda müzik değişir; Müzeyyen ablamız Sevmekten Kim Usanır sorusunu gönüllere sormaya başlar. Herkes aniden susar, çünkü herkesin cevabı kendinde saklıdır, aslında herkes hemfikirdir...



       İkinci sahnede ise burunlarda buram buram bir kahve kokusu hakimdir. Ünlü düşünür (!) "Çay en az 2 kişiyle, kahve ise en fazla 2 kişiyle içilir." demiştir çünkü. Bu sözü unutmamıştır "çift kişilik yalnızlık". İnce boyunlu, narin kahve fincanlarıyla bol köpüklü kahve dudaklarla buluşur. Hiç konuşulmaz bu esnada. Önceki sahnenin aksine ülke de kurtarılmaz. Kahve içerken burnun kokuyu onaylaması, damağın telveyi sahiplenmesi gerekmektedir çünkü. İnsan bu sahiplenişi kahve fincanının 2. sahibinde de görmek ister ne de olsa. O yüzden kahveler de bu duygunun hakkını verenler için pişer zaten.

       İçimdekileri okuyabildiğiniz için ne kadar teşekkür etsem azdır size. Zaafım olan bu iki sahneyi tekrardan hatırlattınız bana. Hayatın bir yerinde bu iki sahneden birinde başrol olmanız dileğiyle. Hep sevgiyle kalın.



21 Kasım 2012 Çarşamba

Lâki-n

Büyük söz söyleyenin düştüğü durumu bir de dışardan görmen lazım. O halde bir sonraki laki şerefine gelsin, 6.5 liralıktan. Ben olmayan beni bir tek sen tanıyorsun ne de olsa.

4 Kasım 2012 Pazar

Pamuk İpliği


       Her bir arkadaşlık bir sonrakinin gelişiminden sorumludur. Bir insana güvenmişsen, bir sonrakine de aynı güvenle yaklaşırsın. Aldanmışsan, şüpheye düşmüşsen, bir sonrakinde daha temkinli olursun.
       İnsanlara karşı sandığımızdan çok daha fazla sorumluyuz aslında. İlişkilerin pekişmesi küçük ve büyük birçok olay ve paylaşımın birikmesiyle oluyor çünkü. Bir insana bir bardak çay ısmarlamanız, yaptığınız küçük bir şaka, eve gidiş yolunda ayaküstü küçük sohbetler, hatta sevmediği bir hocayı size çekiştirmesi bile ilişkinizin gidişat ve seviyesinin belirleyebiliyor. Aynı zamanda en ufak bir durgunluk, saçma bir espiri, ses tonunun değişikliği de duygu değişimine sebep olan şeylerden birkaçı.
       Bu kadar basit olaylar hayatımıza yön verirken ilişkilerin nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu görmek zor olmasa gerek.
       Şöyle bir şey de var ki; bu aralar elim pamuk iplikleriyle değil de halatlarla aşınmış durumda. Ama bu sefer elimdeki bu izler ne mutlu ki acı çektirmek amacıyla değil de kalıcı izler yaratmak amacıyla yapılmış. Ve ben bunun için her gün şükrediyorum.

"İnsanlar" iyi ki varlar.