13 Haziran 2012 Çarşamba

Acemi Ressam

       Bazen öyle bir an geliyor ki "gülen bir yüzü hak eden milyonlarca insan varken ben niye sana gülümsemek zorundayım ki?" diye sormaktan kendimi alamıyorum. Bu sorunun cevabı birazdan yazacağım satırlarda gizlenmek yerine her karşılaşmamızda alenen ortaya çıkıyor aslında.
       Şimdi, dişlerini göstermeden gülümse. Sonra o gülümsemenin seviyesinin biraz düşür ve bakışlarını ekrandan hafifçe kaçır. Bak işte tam olarak böyleyiz. İçine sindi mi bu gülümseyiş? Dolu dolu, dişlerimi gösterip, gözlerimi kısarak gülümsemek -evet bu benim gülümseyiş tarzım- varken ben oturmuş tebessüm seviyemi ayarlamaya çalışıyorum.
       Gülümsemek, insanın kendini bildiği anda kendisi için çizdiği bir resimken, ben boya kalemlerimi çalan insana "gülümsememi çizer misin?" diye soruyorum. Acemi ressamlara bir gülümsemeyi emanet etmek, ömrüm boyunca en sık tekrarladığım hatalardan biri olunca elimde patlak tuvallerle kalakalıyorum.
       O nedenle siz siz olun kendi içtenliğinizi ve gülümseyişinizi başka ressamlara emanet etmeyin. Kendi kendinizin ressamı olmak en güzeli. Çünkü bir gülümseyişi sahibinden daha iyi bir şekilde insanlara çizebilecek başka bir ressam yoktur.

10 Haziran 2012 Pazar

Odamda Bir Anı Havası

Boya badana yaptırıyoruz ya evde bayram havası. Bana düşen de odamın incik cıncık her yerindeki eşyaları düzenlemek. İncik cıncık dediğime bakma yarısı kullanılabilir eşyalar, diğer yarısı ise anılar. Atılması gereken ama bir türlü atmaya kıyamadığım anılar. Sinema,maç ve uçak biletleri, dilekçeler, derste yazılmış notlar, fotoğraflar, kişisel eşyalar... Hala atıp atmamakla ilgili büyük bir ikilem yaşıyorum. Tecrübelerime bakarsak ne zaman birine ait bir eşyayı saklasam o insanla koptuk. Eğer bir şeyler atılacaksa bu şu an yanımda olan ve beni destekleyen dostlarıma ve geçmişte kalan insancıklara ait eşyalar olacak. Ayrım yapmayacağım. Ah şu kıyamamak var ya en çok kavga ettiğim duygulardan biri. O yüzden toplamaya bir ara verip onun yerine şuracıkta kafamı toplayayım dedim, ama iyice karıştım.

1 saat sonra..

Yok abicim yok, KI-YA-MI-YO-RUM. Evet insancıklara saygım yok, ama anılara saygım var. Yine de ufak anıları atıp, temel eşyalara kıyamadım. Anı saklamak zamanı saklamak gibi. Ne kadar anı saklarsam o kadar uzun yaşayacağımı düşünüyorum adeta. Anılara göz atmak saatin kaç olduğuna bakmak, bilinçlenmek gibi. Sanılanın aksine birilerinin kokusunu, yazısını, eşyasını saklamak yerine, çok daha fazlası; "bak ben bu evrelerden geçtim, bak ben bunlarla büyüdüm" demek gibi anılar.

Bugün biraz zamanı yokladım işte. Arada bir teklese de saatim, ilerlemekten hiç vazgeçmemiş. Diyorum ya bunlarla büyüdüm, bunlarla yaşlanacağım. Çünkü benim anılarım insanlardan daha samimi ve daha saklamaya değer.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Çekme Yaptı

"arkadaş kalalım."

Bunu eski sevgiliye söylersen başka, eski dosta söylersen çok başka. Şimdilik 2. kısmıyla ilgileniyorum, ama anlatabilmem için haddinden fazla tahammül gerek. Bak ne dicem; bu sefer onu da benden bekleme. Çünkü kovalamaktan belime ağrı girdi. Halbuki doktor yürüyüş iyi gelir demişti. Ben yürümedim koştum belki de ondan oldu. İş koşmak yerine kovalamaya dönüşürse terim sırtımda soğuyabiliyor. Arayı fazla açma sen yine de.


Bi de bu şarkı güzel.


5 Haziran 2012 Salı

Buraya Odaklan

Çok sevdiğiniz biriyle fotoğraf çektirirsiniz, heyecanla fotoğrafa bakarsınız ama o gülmemiştir. İşte tam olarak böyleyiz.